Italya'da 6 gün

 

      

Bu sefer Türkiye’den biraz uzaklasip gectigimiz agustos ayinda 4 kisi Italya’ya gerceklestirdigimiz bir haftalik geziden bahsetmek istiyorum. Italya’ya Almanya’dan klasik anlamda paket tur satisi az, yakin oldugundan insanlar daha cok kendi arabalariyla yolculuk yapiyor. Biz de sabah evden ciktik, Münih'ten arkadaslari alip Avusturya üzerinden aksamüstü Bolzano’ya vardik. Yani güney Tirollere.

    Bavyera'da  bir köye teleferikten bakis Bavyera´nin besili inekleri
Bavyera'da tarim arazileri   Güney Tirolllerde meyve bollugu var.
Bir Bavyera köyü Bavyerali müzisyenler

                                                                                    

                                                                                          

Alplerin ortasinda bulunan bu bölge Tirol ( Avusturya'nin güney batisi ) ve güney Tirol ( Italya'nin Avusturya ile olan sinir bölgesi ) olarak  ayrilmis. Ana özelligi, kisin kayak turizmi, yazinda yürüyüs, dag turizmine cok uygun olusu. Süd Tirol Italyan topragi olmasina ragmen insanlari cift ana dilli, yani hem Italyanca hem Almanca konusuyorlar günlük hayatta. Dükkan tabelalari da cift dille yaziliyor. Hatta sehir isimleri bile; mesela Bolzano Italyancasi, Bozen ise Almancasi. Bu bölge cok cok gelismis, refah seviyesi Isvicre ayarinda bir yer.

  1. Güney Tiroller
  2. Portofino, Santa Margaritha
  3. Cinque Terre bölgesi
  4. Versillia bölgesi

 

Tabii sabah Almanya’da baslayan yolculuk, sonra Avusturya’da devam etti ve oradan da Italya’ya geldik, gümrüklerde Avusturya veya Italya levhasini görmesek ülke degistirdigimizi anlayamayacagiz neredeyse. Ne pasaport soran var ve birsey...transit geciyorsunuz.

Oteller genellikle kücük ve orta ölcekli, biz de Bolzano’da kücük, sahane doganin icinde bir motel’de kaldik, yaklasik 20 odali bir yer, geceligine iki kisi oda+kahvalti DM 120.- ödedik. Sabah sahane bir kahvalti geldi..her taraf meyve bahcesi.. üzüm baglarinin  ve elma, kivi ve bardak erigi, armut ve seftali agaclarinin üzerleri meyve doluydu.

Italya’da sonraki günlerde de gördümki ,yol kenarlari, bahceler, her taraf meyve dolu..zaten diger Avrupa ülkelerinde satilan meyvenin büyük bir kismi Italya’dan geliyor. Yani bu ülke ( özelliklede Kuzeyi daha da gelismis olasina ragmen) ``biz artik sanayiilestik, meyve agacina, sebze yetistirecek tarim alanlarina o kadar ihtiyacimiz yok’’ dememis.

 

Sabah güneye dogru otobandan yola devam ettik, aslinda dogrudan Floransa’ya gidiyorduk ki, baktik meshur Garda gölü’nün dibinden geciyoruz, gidip bir bakalim dedik..iyiki de gitmisiz.

Gölün en kuzeyindeki ilk kasaba Torbole. Daha varmadan yüksek bir tepeden harika bir görünüsü var. Ve de yaklasinca gözlerime inanamadim, yüzlerce ( en az 500 ) sörfcü suyun üzerinde. Kiskanmadim dersem yalan olur. Insallah birgün Cesme’de de o kadar sörfcüyü bir arada görürüz.

 

Garda gölünün en kuzeyindeki Torbole kasabasindan iki görüntü

 

 Tabii bu bölge turizm acisindan cok sansli, cevresi zengin ülkelerle dolu, bu zenginlerde iyi havalarda hafta sonu tatillerinde ilk olarak Garda gölüne, Cenova’nin güney bölgelerindeki Italyan Riviera’sinin sahillerine akin ediyorlar.

Torbole’yi gördükten sonra tekrar otobana dönmekten vazgectik, göl kiyisinca –yogun trafikten dolayi- agir aksak isleyen karayolunu tercih ettik.yaklasik 50 km sonra göle adini veren Garda kasabasina geldik, burasida ayni güzellikte piril piril bir tatil kasabasi. Kücük ve sirin oteller, tertemiz bir kiyi seridi, yürüyüs yolu..vs.Insanin icini ferahlatiyor.

 

 

 

                                                                   Garda kasabasindan görüntüler (maalesef buradaki resimler iyi cikmamis.)

 

Su Italyanlar cok tuhaf insanlar, bircok yönleriyle –bizdeki gibi- güneyli mentalitesine sahipler ama cok calisip, özellikle turizmleri icin cok güzel seyler yapmislar. Bir de cok önemli bir avantajlari var ki o da; hayat stilleri ''Italian life style’’ .

Italyan hayat tarzi, mutfagi, müzikleri, boguk sesli sarkicilari, giyim tarzi, günes gözlükleri falan..bircok Kuzey Avrupali ülke vatandasini Italyanlara hayran biraktiriyor.

Eee...tabii biraktirir..söyle bir kiyaslayin bakalim; bir; ayaginda yazin bile kalin yün örme corapla dolasan Iskandinavyali’yi , bir de Italyan turisti gözünüzün önüne getirin, estetik acidan arada epey fark oldugunu sanirim bir cok kisi kabul edecektir.

Adamlarin  polisi bile uzun sacli, alt dudaginin altinda kücük sakalli, gözünde siyah günes gözlügü, ve parfüm kokulu görev yapiyor.

Neyse yine gezimize dönelim, Garda’dan da ayrilip otobandan gece Floransa’ya vardik. Floransa orta büyüklükte her yeri tarih dolu bir sehir, tarih disinda pek bir özelligi yok.

 

  Floransa´dan görüntüler.Büyük katedral ve köprü ana turistik cekim merkezlerinden ikisi. Üstte sagda da Pisa kulesi ve katedral.

 

Her yerde Michelangelo’nun eserleri mevcut, müzeler, büyük Katedral, üzerinde evlerin bulundugu köprü, en önemli yapitlar. Oradaki insan kalabaligini görünce kiskanmadim dersem yalan olur. Italya’da yeme icme cok pahali, konaklama ücreti kadar yemek parasi ödüyorsunuz cogu zaman. Restoranlar kisi basi yaklasik DM 2,50.- kuver ücreti aliyor, hatta bazilari bununda üzerine birde %10 servis ekliyor, fiyatta sisiyor da sisiyor. Italya cok hosuma gitti ama yeme icme konusunda ayni seyi söyleyemeyecegim. Mutfaklari genelde Pasta dedikleri, Spaghetti ve türleri ile deniz mahsullerinden olusuyor.( daha dogrusu turistik yerlerdeki restoranlarda bu böyle) Eve döndükten sonra söyle bir Kuru fasulye, dolma, mercimek corbasi..gibi yemeklerimizi yemenin  hayalini kurdum hep.

Floransa’dan ayrildiktan sonra yaklasik 70 km batidaki Pisa sehrine gittik, sehrin fazla bir özelligi yok, zaten Pisa’lilar da eminim iclerinden ‘’ iyi ki bu kule egrilmis, yoksa buraya kimse ugramazdi’’ diyorlardir. Zaten ziyaretcilerin cogu kuleyi gezip, sehre ugramadan tüyüyorlar, bizde öyle yaptik. Oradan dogruca meshur Italyan rivierasina dogru yol almaya basladik.

Burasi benim aslinda en cok merak ettigim bölümdü.Yaklasik bir saat sonra kilometrelerce uzunlugunda bir sahil seridi basladi, git git bitmiyor, yaklasik 40-50 km kumsal, ama ne kumsal. Bu bölgeye Versilia deniyor. Her tarafi bakimli, 100-200 metre arayla özel isletmecilere kiralanmis plajlar. Kiralanmis ama adamlar da kumu resmen elekten gecirmis. Biz de denize girebilecek bir yer aradik kendimize.

                                                    Versilia bölgesinin haritasi, bölge bizim Kemer bölgesine benziyor ama daglar kiyiya oldukca uzak.

 

  Forte dei marme sahilleri. Plajlari cok cok bakimli, bir cakil tasi yok kumun icinde....bizim bu konuda almamiz gereken biraz daha yol var.

Iste dünyanin en pahali plaj yatagi, günlügü 23.-€ Seravezza´daki üc yildizli otelin etrafi üzüm baglari ve zeytin agaclariyla dolu. Lerici kiyilari

 

Italya, arac  sayisi bakimindan ABD ve Avustralya’dan sonra dünyada ücüncü sirada, bin kisiye 591 motorlu arac düsüyor.                ( Türkiye’de bu rakam 81, Yunanistan’da 328 )

Yanliz bu rakama motosikletler dahil midir bilmiyorum? Italya’da inanilmaz derecede cok motosiklet var.

Neyse biz epey aradik, arada bir durup, gidip soruyoruz, yer var mi diye?!! Yani plajda yer var mi diye!! Cogu zaman aldigimiz cevap ‘’doluyuz’’ oldu.( Yani plaj yataklari ve semsiyeler kast ediliyor) Agustos zaten Italyanlarin ana tatil ayi. Gidip havlunuzu her yere de seremiyorsunuz, ama her bir iki kilometrede bir halk plaji ayirmislar, oralar ücretsiz. Ben aslinda oraya gitme taraftari iken, cogunluk –yer buldugumuz bir plaj tesisinde- ‘’kalalim burada’’ deyince kabul etmek zorunda kaldim.

Sadece bir Semsiye, bir yatak ve iki plaj sandalyesi bosmus, ``kac para?’’ dedik, aldigimiz yanit hayli ilgincti. ``Günlügü 45.- Mark !!! ’’   45.- Deutsche Mark’i duyunca zaten 40 derece sicaktan pismis olan beynim daha da pisti, dagildi...Bir an 45.- Mark’a Türkiye’de 4-5 yildizli otelde Hersey dahil kalabilinecegi aklima geldi ama caresiz-cogunluga uyup- kabul ettik. Kum incecik, tertemiz, arada bir cakil, bir izmarit yoktu, merak ettim acaba denizin icide böyle ince kum mu  diye, degildi, yani denizin ici daha kaba, cakilla karisikti, yani adamlar kumu elemisler, taramislar, harika bir görünüm kazandirmislar.

Plaj tesisleri yan yana, kilometrelerce dizilmisler. Önlerinde otoparklari, kafeteryalari, esyalarinizi birakabileceginiz kücük kabinleri, en önde de muntazam siralanmis, semsiye ve yataklari mevcut. Civardaki otellerde kalanlar icin sanirim özel fiyatlar mevcut, onlarin da günlük DM 45.- ödediklerini düsünemiyorum.

Plajda üc saat kalip otel aramaya koyulduk, Turizm Informasyona sorduk, her yer doluymus, bizi yaklasik 15 km iceride Seravezza´da üc yildizli bir otele yolladi, otele gittik, otel bina olarak bes para etmez, ama bir bahce düzeni vardiki sahane, bir de cevresi yine meyve bahceleri, üzüm baglari dolu. Hemen aklima bizim kücük otellerimiz geldi, yani otel sahipleri binayi mümkün oldugunca büyük yapacagim diye bir agac birakmamaya yemin ediyorlar sanki, arsalarinda binadan ve havuzdan kalan bos yerleri de kapliyorlar mermerle, oldu sana otel. Tabii o tip bir bahce yapinca pek ugrasmaya gerek yok, ver havuz görevlisinin  eline cekcek’i, islayip cekcek’le bir gecsin hemen temiz oluyeriyor, ne yaprak derdi var,ne agac budama, ne de bahcivan masrafi.

Orada da odaya DM 130.- ödedik kahvalti dahil. Aslinda genellikle DM 170-150.- arasi fiyat söylüyorlar ama pazarlik yapiliyor ve fiyati indiriyorlar. Hatta Floransa’da resepsiyon görevlisi ( otel sahibinin ogluymus) ‚``Oda+kahvalti DM 160.- ama fatura almazsaniz DM 120.- olur’’ dedi. Bu teklif bana hic yabanci gelmedi, bizde kabul ettik.

Ertesi gün oradan ayrilip, Cinque Terre ( Bes Ülke veya Bes Beylik anlamina geliyor) denilen yere gittik, hayatimda gördügüm en ilginc yerlerden biriydi. Bunlar denize tam dik inen daglarin denizle birlestigi yamacinda-bazilarida tepelerinde- kurulmus birbirinden karayoluyla 5-15 km, denzden se 1-2 km uzaklikte 5 tarihi köy.( bizdeki Assos benzeri yerler) Ama buradaki evler o kadar ic ice yapilmiski, hangi ev nerede bitiyor, digerine nereden giriliyor belli degil.

Hikayeye göre 11-12 yüzyillarda bu köylerde yasayanlar savasta Cenovalilara destek olmuslar, savastan sonra da Cenovalilar bunlara bagimsizlik vermis, böylece 5 ayri Beylik gibi birsey olmuslar.( bu hikaye dogru olmayabilir!!)

Halki turizmden ve balikciliktan geciniyor, köyün icine araba girisi yok, zaten yerde yok, tek yol denize kadar iniyor o kadar.Iceride ulasim icin akülü bir iki arac kullaniliyor.

Bizde burayi cok sevdik, köylerden birincisi olan Riomaggiore’de kendimize birer oda tuttuk ( DM 120.- oda+kahvalti), aksam en uca gidip herkes gibi gün batisini seyrederken arkadasla konusuyoruz; adamlarin bu kücücük köyleri nasil turistik atraksiyon merkezi haline getirdiklerinden bahsediyoruz falan,.sonra birimiz ``yani burada bir tren yolu eksik !’’ falan dedi, hepimiz gülüstük `` iyi bari o kadar da degil’’ gibisinden.

Az sonra bir baktim bir alt gecit, köyün altindan ulasimi, bir taraftan diger tarafa gecisi falan sagliyor..biraz daha bakinirken, bir baktik cuf,cuf,cuf... Tren geldi !!! Tabii bizde Ö..… trene baktigi gibi bakakaldik. Megerse o alt gecit tren istasyonu imis. Epey bir dona kaldik, olayi anlamaya calistik, ve oradaki haritalara baktikki, tren bütün bu köyleri bir iki dakika icinde birbirine bagliyor, hatta Cenova’ya kadar gidiyor. Yani adamlar dag basinda yasiyor ama  zirt pirt gecen tren sayesinde dis dünyayla iliskilerinde hic bir kopukluk olmuyor.

Tren yolu ise bir iki yer haric hic görünmüyor, daglarin icinden geciyor.

Sonra yemege gittik, süper bir hamsi yedik, ilk defa Italya’da yemek hosuma gitti orada.

Ertesi sabah önce trenle diger iki köyü gezdik, öglen tekrar Riomaggiore’ye döydük, trenle ne kadar rahat ulastik oralara, iki dakikada diger köye variveriyorsunuz.

                                                              Cinque Terre köylerinden ilki ve en hareketlisi olan Riomaggiore´den iki görüntü (üstte)

               Karsi tepede Corniglia köyü. Tüm yamaclar üzüm baglari ile dolu.                                                 Cinque Tere köylerinden Manarola                       

                                          Vernazza´dan bir manzara                                                                                  Riomaggiore'de günbatimi

 Öglenden sonra arabayla Portofino ve Santa Margarita’ya dogru yola ciktik. Bu iki yer  sosyetenin gözde mekanlari, bizde bir görelim istedik, hakikatten de süper yerler, köskler, villalar, dev gibi yatlar, ( hatta aralarindan bir tanesi Türklere aitti, ve eski bir politikacimiz da oradaydi.)

Park edip bir gezdik, katli otoparkta Rolls Royce, Jaguar doluydu. Zaten park etmenin bir saati DM 8.- ,yani su anki kurdan TL 5,5 Milyoncuk.!!

    Sosyete´nin gözde mekani Portofino. Cenova´ya yaklasik 70 km uzaklikta.(üstteki resimler)

      Portofino'ya 5 km uzaklikta bulunan Santa Margarita  biraz daha büyük, sehir atmosferine sahip, tepelerindeki lüks villalar cok estetik duruyor. Ama aslinda   kokocaman araziye bir sato yapacaklarina oraya bir site dikseler en az 50 lüks !! yazlik cikar, daha cok para kazanirlardi. Isi bilmiyor bu Italyanlar....

 

Buralari da gezdikten sonra arkadaslarimiz Venedik’e gitmek üzere bizden ayrildilar biz de Milano ve Isvicre üzerinden Almanya’nin yolunu tuttuk.

Isvicre’ye varmadan önce son Italyan liretlerini de harcamamiz gerekiyordu, bu arada kendi kendime düsünüyordum ’’ yahu bu Italyanlari ückagitci , hirsiz, yankesici olarak anlatirlar ama hic böyle birsey yasamadik..’’

 Bir benzinlige girdim, özellikle self servis olmasini istiyordum ama pompa istasyonuna yanasir yanasmaz bir görevli geldi, hemen bir seyler söylemeye basladi, bende kendisine 80.000 liretlik doldurmasini söyledim ( elimde bir tane 50 bin liretlik, üc tane de on bin liretlik kagit para var.)

Ben tabii cok dikkatli olmaya calisiyorum, bu bir yandan doldururken diger yandan italyanca diger arkadasina birseyler söyledi, o da yanima geldi, ben arada kaldim, yeni gelen parayi vermemi istedi, bende ‘’bekle’’ isareti yaptim, israr etti, bende tek tek sayarak, parayi ona verdim, hemen tuhaf bir hareket yapti ama o arada diger benzin dolduran bana birseyler sordu, Almanca onunla konusurken parayi alan kisi ’’ amigo, bu para eksik, bak sen bana bir tane bin liret ,üc tane de on bin liret verdin, yani 31 bin liret’’ demez mi !! baktim elinde hakikatten bir binlik, üc tane de on’ar binlik para var, adam el cabukluguyla bizim 50 bin’ligi yok edip, binlikle degistiriverdi. Ben de yarim yamalak, ‘’beni ilgilendirmez, ben sana 80.000 liret verdim’’ dedim, italanca birseyler konustular, bende bu arada ‘’ araba Alman plakali ama ben Alman degilim, Türküm’’, ‘’ sono turco amigo’’ falan deyince üstelemediler, icimden de ’’sizinki de üc kagitcilik mi, gelin de bu isi Türkiye’de biraz ögrenin’’ diye düsündüm ve cabuk bir sekilde oradan uzaklastim.

Yani o kadar güzel tatilden dönüste tam  ‘’Italyanlarin kötü imajlari aslinda haksizlik galiba’’ seklinde bir düsünceye sahip olacakken, iki ückagitci bozuntusu benzinlik görevlisi buna izin vermedi.

Arkadaslarin Venedik'te  cektikleri birkac resmi de altta bölümde görebilirsiniz.

                                                                          Venedik'ten görüntüler.Üstte sagda Canal Grande-büyük kanal-

Venedik-San Marco meydani. Sagda Moreno adasinin meshur cam üfleme sanatindan bir örnek.

 

Evet, kissadan hisse cikaracak olursak, elestiriyorum ama bizim ülkemiz cok güzel, hersey baska yerde hep iyi, Türkiye'de kötü seklinde de düsünmemek lazim. Ama  tek güzel ülkenin de bizimkisi olmadigini hicbir zaman aklimizdan cikarmamamiz lazim. Turizmde rakip cok, ve de bizim özellikle alt yapi konusunda yapmamiz gereken daha cok cok cok sey var.

 

Ercan Toprakyaran

 

Bana Mail